İnce ince yağan yağmur da cemre de aynı toprağa düşer..İnsan yüreğindeki ağırlık ve insanların kulaklarındaki bu deli edecek boyuttaki sağırlık! Acaba neyin, hangi düşenin sonucu?
Yine mağrur yine yorgun bir gülümsemeyle uzaklara dalıyor gözlerim..
Zifiri bir dehlizde yolunu bulmaya çalışan çocuk gibi tedirgin zihnim!
Haydi bir kahve yapın benim gibi kendinize ve sohbete giriş yapalım ne dersiniz?
Geldiniz ve kahveleriniz hazır madem; Baba ocağından ana kucağına ev bildiğimiz ait olduğumuz haneler ile başlıyorum o halde.
Yaşımız ilerledikçe bambaşka evlerin varlığını kavramak ne kadar can yakıcı değil mi? C/eza evleri, huzur evleri, sevgi evleri..
Nedeni muamma, sonucu hazin bu evleri de zaman içinde öğrendik!
On çocuğun bir odaya, bir sofraya sığdığı ancak zaman sonra cümleye uymayan anlamsız bir kelime gibi dışarda kalan, bırakılan ana/babaların huzur isimli evlere bir yetim gibi bırakılışına hangimiz sessiz kalabiliyoruz, kalabiliriz?
Huzurun sebebi o nefesleri ömürlerinin son deminde oralara, huzurevlerine terk edenlere herkes şu ifadelerle mukavemet etmek ister eminim; sabah kalktığında üşümemen için o anne/n yakmadı mı sobayı? Üzerine az sonra yudumlayacağın çaydanlığı aynı o anne/n hazır etmedi mi bir an olsun of demeden?
Bugünün çocukları bilmez de biz ve bizden önceki nesiller ezbere bilir o döküm sobaların çıtır çıtır sesleriyle vermiş olduğu huzurunu.
Beton yığınından ibaret günümüz gökyüzünü delecek kadar uzun ve yüksek binaların minik bir odadan müteşekkil tek göz evleri ne kadar etkili? Sormak gerek, sormamız gerek! Çünkü onlarla birlikte gönüller de küçüldü!
Oysa bir minderlik yerleri nasıl yok edildi o ana babaların, nasıl?
İsra Suresi 23. Ayeti: "Rabbin kendisinden başkasına ibadet etmemeniz ve anne babaya iyilik etmenizin (gerekliliğine) hükmetti. Onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, onlara "öf" bile deme! Onları azarlama ve onlara değerli bir söz söyle" buyuruyor.
Onlar yaşlandıkça şefkat nazarımız yükseliyor değil mi? Onların adımlarını takip ediyoruz ve etmeliyiz de ömrümüz vefa ettikçe.
Çünkü onlar gençliği biliyor da biz yaşlılığı bilmiyoruz!
Dilerim her birimiz hayırlı kul, hayırlı evlatlar oluruz. Neticede hesabımıza yazan var, yarın için mizan var!
C/eza evleri demiştik bir de değil mi? Hani şu nice olaya nice hakka/haksızlığa tanıklık etmiş soğuk ve nemin hakim olduğu ikametgâh!
Kimi vardır ve sonuna kadar orda olmayı hak eder. Kadına, çocuğa, hayvana tevessül edenleri izlerken, dinlerken, okurken; tüylerimizi diken diken edecek ve insanlığımızdan hayâ edeceğimiz vakaların kirli nefesleri onlar ki, hep orada olsunlar !
Akıl sağlığımızı kaybedecek duruma geldiğimiz oluyor haklısınız. Bu sebeple onlar tek bir gün güneş görmemeliler! Görmemeliler ki, bir daha hiç bir canlı hiçbir canlıya zarar veremesin!
Bir de gerçekten kader mahkumu denir ya hani toplumda; hani er geç teccelli edecek adalete inanan ve bu minvalde sabırla bekleyenler..
"Masumum ancak ispatlayamam" diyenler, haksızlığın dibini görmüş olanlar.. işte onlar için oralar ezaevi.
Geçtiğimiz günlerde yaşlı bir amca, beli bükülmüş, elleri artık toprağa dönmüş, yüzünde derin derin çizgiler oluşmuş bir amca düşünün lütfen.. işte tam böyle bir amca, ağır aksak gelip benim oturduğum banka çöktü. "Merhaba kızım" derken neredeyse dermanı yoktu koca çınarın. Gözleri uzağa baka kaldı. "Hayırdır amca" dedim. "Oğlum" diyerek derin bir iç çekti. "c/eza evine gireli bir yılı geçti" dedi sonra. "Hayrolsun amca?" dedim şaşkınlıkla. Ne o beni tanır ne de ben onu..
E tabi öz ağlamasa göz ağlar mı?
"Aslında masum ve olmayacak bir iftiraya uğradı" diyerek uzun uzun anlattı. Sanki hüküm sahibi benim ve kararı ben veriyormuşum gibi, öyle detaylı izahat ile anlattı. Sonra derin bir nefes çekerek içine ve gözleri sırılsıklam; "kızım o mu hapiste ben mi ve ahir ömrüm bitmeden çıkabilir mi? dedi.
Aman Allah'ım, nasıl bir cümle inşa ederek cevap verebilirdim ki? Veremedim ve sustum!
Ne o ne de ben bir başka cümle kurabildik!
Geldiği gibi kalkıp, sessiz sedasız gitti. Ardından bakarken, "Allah yar ve yardımcın/ız olsun" dedim.
Çocukluğumun geçtiği mahalleye yolum düştü. Bir tuhaf oluyor insan çevreye bakarken; şu köşe en çok saklanandığım yer. Şurada top, burada beş taş oynardık..öyle çocuk parkı falan da değildi. Bildiğiniz yol ortası yahu! Araçlar ara sokaklarda hız yapmazdı ve güvendeydik kendimizce.
Tam otuz yıl önceye gittim etrafıma bakarken..hemen evimizin yanında çocuk yurdu vardı. Oradan arkadaşım bile oldu, "Ahsen". Ahsen öyle derin, masum ve güzel bakardı ki, ne zaman gofret alsam, onsuz yemezdim, yiyemezdim. Bilirdim ki onun parası olmazdı. Her defasında gofretin üst kısmını yerdi. Neden öyle yediğini sorduğumda, "üst kat çatı, alt kat evimiz" der, bense gülerdim. Şimdilerde içimin acıyacağını bilmeden, gülerdim.
Ahsen nerededir ne yapıyordur şimdilerde bilmiyorum. Dilerim iyidir ve iyi yerlerdedir.
Öyle şimdiki gibi bencillik ya da akran zorbalığı nedir bilmezdik.
Mahalleye uğramışken o gri koca binaya bakayım dedim. İsmi değişmiş ve yeni ismi çok manidar olmuş dedim görünce.
"Sevgi Evi"
Öylece kala kaldım. "Sevgi evi mi, sevginin evi mi olur?" Dedim içimden.
C/ezanın evi, sevginin evi!
Can Yücel'in bir şiirini harf harf saplamayı istedim büyük küçük herkesin kulağına;
Öyle parçalandım ki ömrümde
Sevgiyle öfke arasında,
Sevgimi öfke vurdu
Öfkemi sevgi kaçırdı
İçim parçalandı arada
Bi de bi gün baktım gökyüzüne bir bayram gecesi
Bi kestane fişeği açmıştı yedi rengimden
Yağıyorum çocukların üstüne...
Gerçek yuvasında olması gereken çocuklar kim bilir hangi sebeplerden ve hangi sevgisiz evlerde, sevgi evlerindeydi?
Ya da sevgiyle tanışmışlarmıydı?
Günümüzde tırnak gibi, kirpik gibi, saç gibi, zeka gibi hemen her şey sahte ve yapaydı!
Ev diyoruz, evler diyoruz, evlerimizdeyiz diyoruz ya hani, işte bu saydığım evler de olanlar ne diyor, neler demek istiyor bilmiyoruz!
Aah ah.. yüreğime bir ağırlık çöktü, elim kolum bağlı sığmadım eve, sığamadım hiç bir yere, sustum!
Susmak sessiz çığlık ve bunu ancak aynı duyguya aynı farkındalığa sahip olanlar anlayacaktır!
Dilerim adı ev olan neresi olursa olsun, ev olan her yapı içinde dev olsun, devasa sevgilerler dolu dolu olsun her nefes.
Zorda olanlara kolaylık, darda olanlara ferahlık, zarda olanlara huzur kapılarını arala Allah'ım. Amin, amin, amin..
Evlerin sadece dört duvardan ibaret olmadığı bilen ve bu minvalde içlerinde yaşananları için için içselleştiren yürekler iyi ki var, iyi ki!
Dışa bakan darılır, içe bakan sarılır vesselam.
Her birinizi evimden farkı yok dediğim köşemden sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
En güzele emanet olun. Dua ile..
Asu Atasoy