Günler nasıl da su misali akıp geçiyor değil mi dostlar? Baksanıza daha yeni misafir ettiğimiz yeni yılın bile ikinci ayı olan Şubat'ın nasıl geçtiğini anlamadan ortasına geldik.
Kimi yorgun, kimi vurgun, kimi isyankar, kimi henüz dünyaya yeni merhaba dedi doğarak ve kimi ise ölüm denilen mutlak olan o göç edişle yer değiştirdi beden elbisesini ezdiği toprağa emanet ederek ötelere..geldi ve gitti, oldu ve öldü!
Eksilerek eskidik, biraz ruhumuzdan biraz bedenimizden, biraz sevdiklerimizden eksildik.
Sıramız gelene kadar mücadeleye devam elbette.
Yaş aldıkça her şeyi daha çok düşünür ve her şeye karşı daha hassas olup, hemen her şey için ağlar olduk öyle değil mi? Yani sanki hüzün diğer adımız dedirtiyor her yeni gün ne bileyim.. belki gençken bu kadar hassas değildik ya da pişmek dedikleri tam olarak bu gelinen nokta oluyor sanırım ne dersiniz?
Tam da bu anda kainatın rehberi içinde yer alan o ayet geldi aklıma;
"Kime uzun ömür verirsek, onun yaratılışını tersine döndürürüz." Diyor âlemlerin sahibi yüce Allah (c.c)
"Hiç akıl edemiyorlar mı? Gücü, kuvveti, sağlığı, yetenekleri ileriye değil, geriye doğru gitmeye başlar. Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz." (Yasin suresi) Muhakkak Rabbimiz doğruyu dedi!
Yaş almaktan mı, bozulan düzenden mi, raydan çıkmış gidişat sebebiyle mi bilmem de üstat Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi; "Ben bu çağdan nefret ettim, etim ile kemiğim ile nefret ettim.."
Ortak üzüntülerimiz var dostlarım. Hani şu keşke dediğimiz ve yediğimiz lokmaları aklımıza gelince boğazıma düğüm eden üzüntülerimiz..
Tarihi itibariyle unutulmayan, unutmak istesek bilek takvim yapraklarının her yıl aynı gün önümüze koyduğu, unutulması imkânsız olan üzüntülerimiz..
İki genç isim için Şubat'a neden zalim derim ve yine aynı Şubat yüzünden yüzüm gözlerimden süzülen yaşlarla sırılsıklam; anne ve baba yürekler ile birlikte bugün de köşem de yâd edelim isterim..
Hadi buyrun...
Özgecan' ların ve Yusuf yüzlü Fırat'ların ebediyete göç ettiği Şubat ayı içindeyiz. İçim acır, içim titrer, için için ağlarım Şubat'ta! Bir caninin hayattan kopardığı gül yüzlü Özgecan'ın ardından, babacığının "üzerine toprak atmayın" diyerek yazdığı şarkıda tüm herkesin ciğerleri benim gibi cayır cayır yandı, yanıyor, yanacak.!
Bedenine, yaşadığı şehre ve hatta dünyaya sığmayan bir babanın kaleminden dökülenler şöyle devam ediyordu;
O mahsun yüzüne son defa bakıp
Bütün anıları sana bırakıp
Bu dertli, bu garip başımı alıp
Yarın bu şehirden ayrılacağım...
Ya annesi? Onun da şu sözleri kahır sebebi değil mi herkese; "Keşke kurşunla öldürselerdi, daha az acı çekerdi!" Ah ki ne ah...
Katilinin cezaevinde öldürüldüğünü duyduk. Artık hesabını ilahi kudrete verecek muhakkak ancak o güzeller güzeli kızımızın da, annesi ve babasının da, tüm anne ve babaların da elleri o caninin yakasında olacak eminim, dilerim, amin.
Hani derler ya "ölünün ardından kötü konuşmayın" diye, ben o cani ve o cani gibileri anne yüreğimle hep ama hep kötü anacak, ah edeceğim son nefesime kadar.
Ve memleket sevdası ile yanıp tutuşan o hilal kaşlı, Yusuf yüzlü şehit Fırat..
"Yüzünde vatan gülüşü" diye adına şarkı yazılan, ağıtlar yakılan o aslan parçası Fırat..
Yusuf yüzlü Fırat; Ege üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi iken, savunduğu Türk İslam davası karşıtı bir hain tarafından katledilerek koparıldı ömrünün baharında hayattan!
Sen de alacaklısın Fırat, hem o hainden hem de ardından susmayı tercih edenlerden alacaklısın evlat!
Dünya adlı bu yalan ve fani küre dönerken, 365 gün 12 ay her gün, her an bir başka olay olur, oluyor ve olacak. Dünyanın oluşumundan beri bu böyle maalesef!
İçinde bulunduğum çağda herkes gibi etkilendiğim çok şey olmuştur ancak bu iki neden için neden bilmiyorum, bir başka acıyor ana yüreğim..
"İnnel lillahi ve innel ileyhi raciun"
Şüphesiz ondan geldik yine ona döneceğiz.
İyi ki İnancımız var öyle değil mi? Yoksa neye tutulacak, nasıl teselli bulacağız dostlarım?
Peki ya yaşarken nefes alan ölüler?
Bahsetmeden yapamayacağım; ajansta haberleri tararken Allah'ın "sessiz kullarım" dediği kediye köpeğe yapılan işkencelere ne demeli? Ne isteniyor bu hayvanlardan, ne yapmış olabilirler ki? diye kendi kendime onlarca kez çığlık attığım nice olaylar dizisini görüyor, duyuyor ve onlara bunları yapanların en caydırıcı cezalarla toplumdan uzak tutulması gerektiğini düşünüyorum. Dilerim yetkililer bir an önce önlem alırlar. Çünkü o canlara bunları yapanlar, herkese her şeyi yapabilme tehlikesine sahipler!
İlahi kudret senaryoyu yazdı ancak rolleri dağıtmadı tanıttı! İyi ya da kötü insan olmak biz insanların tercihe bağlı. Yani cüzi iradelerimizle ilgili bir durum!
Biz safımızı düzgün tutmak için iyilerden olabilmek, iyiler ile birlikte olabilmek için mücadele edeceğiz, etmeliyiz, vesile olmalıyız.
Şayet elimizden bir şey gelmiyorsa, dilimizle hep bir ağızdan bu gibi olayları dillendireceğiz, dillendirmeliyiz de! Ki, ivedi şekilde önlemler alınsın yetkililer tarafından.
Yani bazen geçmiş denilen geçmiyor. Geçmiyor ki hâlâ gündemimiz olabiliyor. O halde geçmesi için üzerimize düşeni ne kadar yapabiliyoruz yine herkes kendi içinde muhasebesini yapsın, yapmalı!
İçim burkuldu, içiniz burkuldu, nefesimiz şuramda düğüm, oranızda boğum boğum biliyorum.
Çünkü çok şükür hala insanî yanımızı koruyabiliyor ve insan olana yakışır bir şekilde yürek yüreğe seslenebiliyoruz. Elhamdülillah.
Değerli dostlar; bir başka yazımda yine burada olacağınızı biliyor ve yine bir araya gelebileceğimiz bir başka konu başlığında görüşmeyi dileyerek her birinizi saygıyla selamlıyorum.
Herbirinizi en güzele emanet ediyor ve sizlerle buluşmama vesile olan Haberler Türkiye aileme huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Dua ile..
Asu Atasoy
Sevgili asu Atasoy sevgili kardeşim naif kalemin ince ince gönlümüze dokunuşun bundan sonraki yazını merakla bekletir oldu yüreğine kalemine sağlık dünya değişti Allah sonumuzu hayretsin gölgemizden korkar olduk
Şubatın anlamını,kırıklıklarını acıklayan çok güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık
Hep normalleştirmekten korktuğumuz aşikar duamızı artık bu yönde yapmalıyız. Kalemine sağlık güzel insan