Üstadın "Gam/zedeyim deva bulmam" dediği yerdeyim. Her şeye karşı bu kadar hassas olmanın doğruluğunu irdeleyerek tekrar bir yolculuğa adım atalım desem, benimle birlikte yürümek ister misiniz?
Gamdan yana yalnız olmadığımı nasıl biliyorsam, sizlerin yalnız olmadığınızı bildiğimi de bilmenizi isteyerek o halde, başlayalım..
Hemen her gün yürüyüş yaptığım, fakat şu sıralar içinde bulunduğumuz soğuk mevsimin de etkisiyle biraz ihmal ettiğim uğrak adreslerimden biri olan park içinde dert ortağım o banka koştum yine. Ona bile hüzünlendim! Çünkü ona vefasızlık ettiğimi hissettim. Gülmeyin lütfen yahu, bu elimde değil.. O ki, sanki bir bana rezerve yaz, kış, soğuk sıcak hep beni bekliyor çünkü ve hiç haber vermeden giderim, hiç neden demez ve sarıp sarmalar beni o.
Onun olduğu kocaman park hemen her an kalabalık olmasına rağmen, ne zaman gitsem o boş ben ise hoş olurum, hoş.
Yine koşa koşa "ben geldim dinlenmeye" dedim. Usulca iliştim en kenar köşesine çocukça bir mahcubiyetle. Bir müddet oralı bile olmadı, sitem etti kendince.. onunla çok değişik bir bağ var aramızda biliyor musunuz? Var gerçekten, var.
Gönlünü almak istercesine biraz daha ortaya doğru kaydım. Onun beni anlayacağından ve onun beni her zaman olduğu gibi dinleyeceğinden zerrece şüphem yok, naz yapıyor biliyorum.
"Vefasizlik kim, sen kim" der gibi.
Vefa; dinlendiğin eski bir bank bile olsa, olması gerek. Üstelik vefanın neredeyse v harfinin kalmadığını düşündüğümüz günümüzde, olmalı!
Gri şehir Ankara'nın ayazı, onun sıcaklığını alamamış çok şükür. Direnir ve diren der o hep, örnek yani hâlâ bana.
Bir müddet sessizce oturduk. Az ileride parkın içinde bize bakan cafeye doğru döndüm yüzümü. Kalabalıkları kafenin dışına kadar taşmış olduğunu gördüğüm gençler var her zaman olduğu gibi.. "ne de olsa genç onlar, üşümek onlara uzak, bizim gibi hayatın ikindi vaktinde nefes alanlara oranla ne hoş görünüyorlar uzaktan" dedim.
Hafta içi idi oysa ve bu yaş grubu kalabalık günün bu zaman diliminde ya çalıştıkları işlerinde ya da okullarında olmalıydı..
Yeniden dertleştiğim dostuma bir onun bildiği şekilde dokunarak bugünlük veda edip; "gideyim ben de sıcak bir kahve içeyim, hem gençlerle aynı ortamda olmak beni aydınlatır" düşüncesiyle baktım ona. Güldü biliyor musunuz? Güldü ve uğurladı her zaman olduğu gibi beni.
Onlar geldiğimiz yerden bakınca gelinecek olan yere dair ülkemizin geleceği gençlerimiz, evlatlarımız..
Neyse, girdim ve oturdum en köşe masasına müdavimi olduğum kafenin ve kahvemi sipariş ettim. Evet yine şekerli ve evet tıpkı gençlerimiz gibi işte.
Yüzlerine bakınca nasıl da pırıl pırıl herbiri maşallah. E tabi ister istemez onları dinliyorsun masalar birbirine yakın olunca. Zamana direnir gibi istemsiz ancak zamanla yarış halinde hepsi görüyorum. Yaşlarının çok altında espiriler arasında konuştuklarını ayrıca bir konu başlığı maalesef.. Bitcoin, iddia vs. vs ...
Zaman zaman seviyenin yerle yeksan olduğu tonlarca ağırlıkta vebali büyük konuşmalar.. onlar konuşuyor ben ise o aydınlık dediğimi isimsiz bir karanlığa savurmak istiyorum!
Yine hüzün bulutu toplanıyor zihnimde..
Belki anne ve babalarından aldıkları o üç kuruş harçlıklarını, sırf birbirlerinden geri kalmamak için adına "trend" dedikleri tanımın verdiği komutla; bir fincan kahveye onca parayı pervasızca vermekten keyif alan ilginç bir koloniye dönüşmüşler! Aydınlık umudumuz gençlik ah!
Kınamak ne haddime, üstelik kınamak ve kızmak gereken o malûm yerler ve adresler alelen ortada iken, hâşâ! ancak ne zaman böyle oldu, ne zamandır yarına dair ümitleri kalmamış bir zümre oldu bu evlatlar?
Freni patlamış bir araç gibi kontrol düzenini kaybetmiş olan bu çocukların herbiri için anne yüreğimle gam/zedeyim, gam yüküyüm, gam yüklüyüm!
O aydınlık yüzlerin gerçek sohbetleri bunlar mı olmalıydı? Bakıyorum, baktıkça dibe sürükleniyorum elimde değil.
Akademik hevessizlik,
Yarına dair umutsuzluk,
Hormonel ve mental yorgunluk, günü birlik bile değil; saatlik hatta anlık hedefler ve hevesler bu!
Ta ciğerimden yana yana izlerken, yüzümde acı tebessümle avunmak ah.. üzerine beton atılmış ben, üzerine beton atılmış gençlik ve tüm bu düşünceler eşliğinde koşa koşa geldiğim parktan ağır aksak adımlarla ve gözüm ardımda kala kala ayrılırken o meşhur fıkra;
Hoca Nasrettin'e sormuşlar;
-Neden merkep'e tersten bindin?
-Arkadan gelen tehlikeleri görmek için.
-Peki ama önden gelen tehlikeler ne olacak?
-Onu merkep de görür.
Yani sevgili dostlar, bindik bir alemete nereye gidiyoruz derken; arkadan geleni gördük; öndekileri boş verin, arkadakilerin arkasından gelecek olanlara Allah yardım etsin dualarımla nokta koyamak istiyorum müsaade ederseniz. Ettiniz mi? Peki o halde..
Gam/zedeyim
Gam/zedeyiz
Gam/zedeler..
Deva bulmak için hayırlı yarınları reva eylesin Allah'ım
Nokta.
Her yolculukta olduğu gibi her birinizi saygıyla selamlıyor, en emin olana, en güzel olana, en güçlü olana emanet ediyorum.
Görüşmek üzere, dua ile kalın.
Asu Atasoy
Kalemine sağlık .gam/zedeyiz
Kaleminize sağlık...