Ne diyordu bozkırın tezenesi büyük usta; 'Tatlı dile güler yüze, doyulur mu doyulur mu, Aşkınan bakışan göze doyulur mu doyulur mu?"
Doyulmaz elbette efendim, hangi yüze yakışmaz ki gülümsemek?
Üç beş gün aralıklarla bir araya geldiğimiz bu köşede sizlerle bir kahve içimi de olsa sohbet etmeye nasıl alıştığımı anlatamam kabul ediyorum.. ancak anlatamadığımı kabul ettiğim bu rengarenk hissiyatımı sizler alıyorsunuz biliyorum ve bu huzurla; "iyi ki varsınız, iyi ki oradasınız" diyerek sohbetimize başlamak istiyorum müsaade ederseniz.
Hadi buyurun..
Sevgi dilini ısrarla inkâr ederken zaman içinde dolayısıyla birbirimizin gözlerine sevgiyle bakmayı da, unuttuk değil mi dostlar?
Hatta unuttuğumuzu unutacak kadar uyuştuk ve uzaklaşarak ayrıştık birbirimizden! Sanki herbirimiz soğuk duvarlar, dikenli engeller gibi hazin bir surete büründük bile isteye farkında olmadan değil mi?
Bize ait olan "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" atasözü yerine, bizimle uzaktan yakından alakası olmayan "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" saçmalığını dillere pelesenk ettik zaman içinde. Oysa bana dokunmadığı sürece umursamam denilen o zehir birgün muhakkak umursamayan herkese uğrayacak! Buna defalarca şahit olduk, oluyoruz, olacağız!
Bu gün gayri ihtiyari sosyal bir deney içinde buldum kendimi.. üstelik hiç aklımda yokken, ansızın yaşadım bu deneyi..
Hastanedeyim ve sıra bekliyorum. Hemen yanımda elinde birkaç poşetle oldukça yaşlı bir amca belirdi. Yorgunluğu gözlerinden okunan bu amca muayene sırasını bekliyordu sabırla ve sanırım birazda gergin..
Onu gözlemlediğimi sezmis gibi sıra bekleyenlerden bir başka hasta, sanırım tanıdık vesilesi ile o yaşlı amcadan önce girmez mi doktor odasına! Ah keşke hastalıklardan korktuğumuz kadar Allah'ın gazabından da korksaydık! .hastalıktan korktuğumuz kadar haktan korksaydık!..
Aman Allah'ım, amca bu durumu farketti ve tabiri caizse kıyamet de koptu! Az evvel yorgunluğu gözlerinden okunan amca bir başladı ki sağa sola saydırmaya, sormayın! Yani nasıl diye ısrar edilse; patladı patlayacak düdüklü tencere derim, o derece.
Usulca yaklaşıp, "amcacığım sakin ol" dedim. Sesime dönerek; " ah kızım, hanım evde beni bekliyor, ben emekli polisim, yaşım olmuş yetmiş beş" dedi ve hemen kestim sözünü; "sen ve yetmiş beş, emin misin amca, gerçekten hiç gostermiyorsun maşallah.. hele şu mor renk kravat ne de yakışmış sana" dedim. O hiddetli hâlinden eser kalmadı dersem yalan olmaz. Gülümseyerek yetmiş beş kızım yetmiş beş dedi babam kadar içten ve babam gibi babacan..
Gel dedim şöyle otur bir nefeslen, dinlen , sakın ol. Oturur oturmaz sırasını falan unuttu ve başladı mı ekonomik zorluklardan hastalıklara, aman aman.. yani o arada sırasını belki üç beş kişiye kaptırdı ama hiç oralı değildi amca. Sonra gayet sakin ve hatta gayet mutlu girdi doktorun odasına. ilaçlarını yazdırıp çıktığında bana doğru yaklaşarak; "kızım, güzel söz söylemeyi de duymayı da özledik, hırçın, huysuz insanlar olup çıktık haklısın, sana teşekkür ediyorum" derken enerjisi keşke kaydetme imkânım olsaydı.
Toplum olarak tatlı söz cimrileri olmuştuk farkındaydım. Ancak değişebilir miydi herkes, değiştiremez miydik biz bizi? Elbette evvelâ kendimizden başlayarak!
Hastane sonrası eczaneye uğradım. E tabiki burada da minik bir sıra var. Sırasız yer mi var? Bekleyeceğiz.
Orta yaş üstü bir hanım da bekliyordu benim gibi. Göz göze geldik bir an ve gayet sakin, gülümsedim. Fakat o hanımefendi alabildiğine şüpheli bir edayla; " pardon ama tanışıyor muyuz?" Dedi. Önce bir nefes aldım derin ama içim acıdı itiraf edeyim.. yahu alt tarafı gülümsedim insanca ve masmavi!
"Hayır tanışmıyoruz" dedim minik harflerle bir onun duyacağı kadar minik! "O halde başkasına mı güldünüz de ben üzerime alındım" dedi. "Hayır size gülümsedim" dedim.
Birgün birine karşı neden gülümsediğimi açıklamak zorunda kalacağım aklıma gelmezdi!
Hanımefendiye öncelikle; "berenizin rengi çok güzel size de çok yakışmış, bu yüzden gülümsedim, çünkü unutturulmak istenen içten bir bir şeyi unutmayacağım sözüm var kendime"dedim ve ekledim.. "lütfen Allah'ın bize bahşettiği bu güzelliği esirgemeyelim birbirimizden"
Şaşkın ve yarım yamalak yetim bir gülümsemeyle; "haklısınız, o mecali bulursak yapalım, yapmaya çalışalım ve vesile olalım" dedi ömür denen sürenin uzunca bir bölümünü geride bırakmış olan hanımefendi.
Dalgın dalgın yürüyorum düşünceler içinde..
Dostlarım, hani dünya ağrısı demiştim önceki yazılarımın birinde. Hatırladınız mı? Elimde değil işte, of diyemiyorum bunca ah işitirken!
Karşı kaldırımdan bulunduğum noktaya yaklaşan bir kişi gülümsüyor.. bakmakla görmek denilen yine elimden tutuyor.. şaşkınlıkla bakarken, gelen kişi benim canım arkadaşım Aynur imiş .. hay Allah'ım nasıl dalmışım.
Sımsıkı sarıldı yine, sanki yıllardır görmüyoruz birbirimizi! "Neye ve nereye dalmışsan çık oradan, sen çizgi film karakteri Süpermen değilsin" dedi. İyi tanıyor beni. "Ne güzel gülüyorsun, hep gül lütfen dedim Aynur" dedim.
"Ah benim güzel kuzum, gülmeyip de ne yapalım, elimizde bir bu kaldı ve onu da bozdurup bozdurup gerekli yerlere harcıyoruz" dedi gayet alaycı ve alaylı bir edayla. Giderken, "israf etmiyorum, etmeyelim herkese de olur mu Asucuğum" dedi ve vedalaştık.
Tebessüm için bile ayaküstü iktisat ikazı verdi dostum.
Dinimiz gülümsemeyi sadaka olarak işaret etmiş ancak israfın da altını kalın kalın çizmiş haram ibaresiyle.
Fetih suresi önce gönül, sonra bir toprak fethi demiyor mu? Diyor evet.
Kıymetli dostlar; lütfen bize bahşedilmiş olan gülümsemekten yana da, maddeyi pay edişte de cömert olmayı seçmeli ve tavsiye etmeliyiz. Evet olumsuz onlarca, yüzlerce, binlerce şey var kabul ediyoruz. Ancak biz bize düşeni düşünerek evvelâ tebessüm ile aynada kendimizden başlayarak, tüm kâinata aynı şekilde bakalım, lütfen yapalım bunu. Kayıp edebiliriz ancak ayıp edenlerden ayrı olacağız bu şekilde nefes alırsak.
Gün yine akşama döndü, yine bir sürü hatırayı kucaklayarak eve dönüş yolundayım.
Dilimde bu defa bir başka harika şarkının sözleri;
Şu Dünya'da ki en olgun kişi, acıya gülendir
Şu Dünya'da ki en soylu kişi, insafa gelendir
Şu Dünya'da ki en zengin kişi, gönül fethedendir
Şu Dünya'da ki en üstün kişi, insanı sevendir...
Güzel söz, hoş bakan göz ve yüreği resmeden riyasız yüz yaptırımlara karşı bire bir yatırım yarınlar için diyelim olur mu? Olmadı demeden, hep biraz daha dozunu arttırarak ve inançla, inatla...
Bir sonraki yazımda da burada olacağınızı düşünerek ve bilerek, yeniden buluşmayı ise yüceler yücesinden dilenerek şimdilik müsaade istiyorum, verir misiniz?
O hâlde Allahaısmarladık dostlarım. Yüzünüzden yüzsüzlere inat gülücükleriniz hiç eksik olmasın.
Saygıyla, hürmetle selamlıyorum. Görüşmek üzere, dua ile..
Asu Atasoy
Ellerine sağlık annecim, yine çok güzel ifade etmişsin
Yaşadığımız bu dünyada tüm olumsuzluklara rağmen içimizdeki yaşam enerjimizi tüketmelerine rağmen birde üstüne çok gülmeyin ayıp çok gülmeyin günah diyenlerin inadına sevgi yeşertelim umut yeşertelim inşallah. Gülümsemeye devam
Asu hanım yine çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık. Benzer şeyleri beredeyse her gün yaşıyoruz pozitif insanlara ihtiyaç var kesinlikle.