Ay buluta girmiş ve zaman gece yarısıydı gökyüzüne bakarken. "Sen neden saklanıyorsun?" Dedim içimden..
Kaçış mıydı, kendini gizleme çabası mı, yoksa nizam-ı alemin uygunluğu mu? Bilmem bunu her nefes kendi içinde cevaplayacak elbette. Kendi kendimle konuşurken; hayatın içinden ve hayata dair yeni bir yolculuğun vakti geldi sanırım..
Bir seyrusefer daha mı?
Günü karmaşa ile tamamlarken, her birimiz bir muhasebe, bir analiz yaparız genelde. Ve bu dinlenirken yapılan meşhur ve aslında mecbur olan iş; geceyle barışık, uykuyla küs olanlar için Z raporu değil midir?
Oldum olası öğle vakti isimli zaman diliminde hiç aksatmadığım ritüelim, "şekerli kahve". Kiminle içildiği bazen öyle önemli ki, o kadar olur.
Duvardaki yazıya dikkat kesilerek tam üç kez okudum.
Şöyle yazıyordu; "sen kahve değilsin, herkesi mutlu edemezsin!"
Doğru muydu?,doğruydu!
Yoruluyor insan, her şeyden herkesten ve bazen kendinden bile yoruluyor!
Neyse, eskilerden konuşuyorduk Sivas ellerinden aşık Veysel'in torunu olma ayrıcalığıyla Mukadder ile. Sesi de yanık idi bağrı gibi. Cılız bir sesle, "hikayenin ta kendisiyim" dedi. Biraz ürkek, biraz tedirgin ve kirpiğinin ucundan gözbebeğine kadar uzanan o çetin yoldan muzdarip.
"Mukkadder'in mukadderatı" dedim kendi kendime. Onun alnında yazılı olana direnircesine dört kız çocuğuyla, düşüncelerinin kaybolduğu o büyük gri şehire gelip yeni bir hayata merhaba derken, muhakkak biliyordu zor olacağını!
Mukkadder özleyemedim diyemedi de tıpkı üstadın dediği gibi "yazımı kışa çevirdin" dercesine bakıp damla damla aktı yiten gençliğine..
Pes mi? Hayır etmedi, etmedi ve inandı.
Zorlukları bilerek hemen her adımını adına yakışır şekilde bu minvalde atarak yürüdü.İzbe, köhne ve hepi topu iki göz odanın bulunduğu o kasvetli apartmana.
Mukadder mahir, yorgun elleri ise inadına maharetli idi. Çok geçmeden kurdu düzenini. Ruhu başka, anne yüreğini bambaşka bir acıya esir olsa da dosta düşmana karşı her zaman güldü, gülebildi Mukadder.
Zaman içinde o mahir ve maharetli kadın; alın teriyle kazandıklarını biriktirerek ve Allah'ın da izniyle evini aldı evvelâ, evini. Hani o "dişiyle tırnağıyla" tabiri varya, işte tam olarak öyle.
Ev aldı da imtihanı bitti mi? Hayır..
Sonra eşi amansız bir hastalığa yakalandı. Kolay mıydı kanser hastası bir eş, dört minik kız çocuğu ve birikmiş bir dünya borç!
Ev temizliklerine gitti o borçları ödeyebilmek için. Bu yüzden bu dünyada silebildiği tek şey; pak alnının helal teri oldu emekçi Mukadder'in.
Ev temizliğine gittiği bir gün, merdivenden düşüp birkaç kaburgasını kırdı. Pes mi? Hayır etmedi, edemezdi de. Çünkü ekmek ve geçim derdi ile boy boy çocuklar ve boyundan büyük borç!
Gurur abidesiydi, gurur! Kimseden yardım talep etmedi ve mukkadderata karşı alın teriyle direndi.
Binbir emekle kızlarını okuttu ve telli duvaklı gelin ederek evlendirdi tüm evlatlarını. Zora inatla direnen Mukkadder'in torunu bile oldu torunu. Mukadderat sözü dile kolay Mukadder gibi kadınlar için. Sizce de öyle değil mi?
Konu Mukadder miydi yoksa konu kadın mıydı? Daha bu gün gördüm tesadüfen, dün dinledim yurdum haber ajanslarının birinde minik bir paragrafa sığdırılmış! Kimine göre küçük ve önemsiz, kimine göre büyük ve hazin bir fotoğraf..
Köprünün kolonlarından sarkan genç bir kadının intiharını resmediyordu fotoğraf karesi. Ailesi zorlamış, "ölmelisin" diye emrederek!
Bir onun sığdıramamışlar şu koca dünyaya küçük ve narin bedenini!
Kadın neydi?
Kadın sesti,
Kadın nefesti,
Kadı-n varoluşun temeliydi oysa..
Peki o halde gerçekten coğrafya ile mi ilgiliydi yoksa biz mi yanlış anladık kadını?!
Yani Anadolu'nun bağrından kopan o şahsına münhasır şivesiyle büyük usta Neşet Ertaş, şöyle dememiş miydi kadın için; "Kadın insandır gerisi insanoğlu" demişti evet, demişti.
Her kadın önemlidir büyük ustanın ifadesiyle. Ve her kadın Cennete açılan kapı!
Çünkü kadın öğrenirse, seve seve öğretirdi kalplere dokunarak!
Velhasıl her şeyi anlamlandıran bizler, bir kadını, kadın kalbini anlamadık azizim, anlayamadık!
Kadınların yani anne yüreklerinin sustukları o hazin keşkeleri zaman olur görür müyüz bilmem ama, zaman sonra of aman demeden bugünden görebilseydik iyi olurdu..
Kelimelerin gücüne inanmış bir nefes olarak her birinizi her bir harfin melodisiyle selamlıyor en güzele emanet ediyorum.
Görüşmek üzere ve dua ile.
Asu Atasoy