Radyo dinleme alışkanlığım, bugün olmuş hâlâ ilk gün kadar iştahla devam ediyor. İnanıyorum ki gördükleri-miz karşısında belki de benim gibi radyolara kulak veren yürekler hiçte azımsanmayacak kadar çok günümüzde.
Dün yine bugün olduğu gibi radyo dinliyorum.. üstelik işlerimi yaparken adeta bana eşlik ediyor gibi hissediyorum.
Önünü kaçırdığım programın, sonuna yakın bir dörtlük ile doğruldum. Şöyleydi;
Ben deliden çok kurnazdan korkarım
Cahilden ziyade yobazdan korkarım
Bedenimdeki hastalıklardan değil,
Adalete düşen marazdan korkarım
Abdurrahim Karakoç üstada ait bir dörtlüktü bu eşsiz mısralar.
Başlangıcını kaçırdığım programın sonunda duyduğum dörtlük; avuçlarıma bugün için sizlere sesleneceğim konu başlığının yani "korku" kelimesinin ellerini uzattı ellerime..
Sadece gülerek ve ağlayarak meramını ifade eder her bebek annesine. Gülüşü tüm tercümeleri ters yüz edecek olan mis kokulu yavruların, anneleri için ezber olan ağlama anları vardır ve anneleri onların ses tellerinden yükselen her desibel titreşimi için saliseler mertebesinde analık içgüdüsel gücüyle alelacele sarar sarmalar yavrusunu.
"Atadan anneye, anneden çocuğuna.." ne harika bir aktarım değil mi? Tıpkı "herkesin özgürlüğü korkuları kadardır.!" Cümlesiyle bilcümle Hadise'nin altının çizilmesi gibi.
Bebekken düşmekten, büyüyünce aileden, okulda öğretmenden, evlendiğinde eşinden, sokakta polisten, hatta rahmeti bol Allah'ın isminden "kork" telkinleri alır başını gider oldum olası. Oysa "çocuk düşe kalka büyür, aile en küçük devlettir, eş eşitlenmektir, polis korur ve Allah, rahmeti bol, affedicidir."
Allah'ın gazabından kork-mak hariç sev telkini ne kadar elzem!
Korku diri mi tutar yoksa güvensiz oluşumuzu mu ortaya çıkarır? Sorusunu sorarım bazen kendi kendime. Çünkü korku-lar ne somut ne de soyut.
Başarısızlık, sevilmemek, acı, terk edilme ve değersizlik hisleri başlıca korkuları insanın. Ve garip olan tüm bu korkular, insanın kendi kendine inşa ettiği görünmez kaleler. Ancak yine insan istediğinde yıkılabilen aksi halde yıkılması imkânsız kaleler!
Şayet Allah'a kulluğumuzdan, kurduğumuz ilişkilerimizden ve yaptığımız işlerden şüphemiz yoksa, korku kavramını bir büyüme, bir yol alma fırsatı olarak kucaklayabiliriz. Bu emin olma hâli, yürünen yolun varış noktası kadar önemlidir!
İnsan yaşadığı her anın gelip geçici olduğunun bilincinden uzaklaşmak hariç hiçbir şeyden korkmamalı derim, diyorum, diyeceğim. Aynı zamanda insan, her ne yapıyor ve yaşıyorsa, o an için en doğru olanın o olduğuna karar vermiş olduğu için yapıyor ve yaşıyordur!
Son nefes verilene kadar özür de, tövbe de yine insanın kararına bağlı!
Geçenlerde çocukluktan beri dostumun oğlu Yiğit okul dönüşü bize misafir oldu. Sekizinci sınıfta bu yıl ve LGS olarak bilinen liseye geçiş sınavına hazırlanıyor. Bu durum Yiğit'in minik yüreğine heyecanı, gerginliği, korkuyu da harman etmiş ister istemez. Sistemin gereğini yapmak için o yaş grubunda olan her çocuk gibi " sanki dünya yıkılmış ve altında Yiğit kalmış gibi bir havası vardı!"
On üç yaşında bir evladın bu gerginliği karşısında kendi evladıma üzülür gibi üzüldüm. Sınav korkusu daha bugünden beden dilini esir almıştı.
"Aç mısın" dedim, "iştahım yok teyze" dedi.
"Seninle biraz konuşalım mı?" dedim. Ne de olsa bu yolda iki evlat yetiştirmiş bir ebeveynim ben de ve anlayabiliyorum onu, onları. Yani belki de mental destek verebileceğimi en azından hissetmesini istedim.
Yeni sistemde paragraf soruları oldukça zorlayıcı biliyorum.
"Matematik en korktuğum ders, bir de bir soru, bazen bir sayfa ben ve benim gibi tüm arkadaşlarım okuduğumuzu mu anlayalım yoksa işlemi mi yapalım derken, metnin sonuna geldiğimizde zaten sorunun başını unutuyoruz. Biz başarısız olursak ne yapacağız?" demez mi..
Üzgün gözlerle minik bedeninin bir yaprak gibi titremesi karşısında dondum desem yeridir! Ancak hemen ona döndüm tekrar.
Sisteme mi kızayım, Yiğit'in dünyanın sonu gelmiş gibi davranmasına mı yanayım bilemedim. Sonuna kadar içinden geçenleri söylemesini bekledim sadece. Dakikalarca dert yandı ve sustu.
Sazı ele alma zamanı onun yutkunarak sustuğu andı. "Bak yiğit, bu yarışta bir tek sen yoksun ve bu şekilde bakınca bile yalnız değilsin..
Senin gibi milyonlarca çocuk var.
Müfredat kimseye yeterli değil. Bu dün de böyleydi bugün de böyle. Ancak şayet daha çok kitap okursan bunu aşabilirsin. Diyelim ki öyle yaptın ya da yapıyorsun ancak yine olmadı ve başaramadın, istediğin okulu kazanamadın ki bu da olasılıklar arasında. Aklından geçenleri biliyor ve bu yüzden sana şunu asla aklından çıkarmaman için özellikle tembih ediyorum; "senin ve senin gibi gençlerin değerini kazanılacak okul-lar belirlemez! Unutma ki her şeyden önce sen, sizler kıymetlisiniz.
Bu anlamda tek şey daha disiplinli çalışıp, daha fazla gayret edip, takdiri ise Allah'a bırakmak. Hiçbir başarı tesadüf eseri değildir evlat ve hayat yarışında daha gireceğiniz nice sınavlar var. Çünkü hayat başlı başına bir sınavdan ibaret, unutma!
Anne yüreğimden, annesi dostum kadar olmasa da önemseyerek seslenişime teşekkür ve tebessüm ederek ayrıldı yanımdan.
Günümüz toplum bilincinin toplu korkusu sadece ve sadece başarmak! Bu sebeple onaylanmak, takdir toplamak tek kabul! Ve işte bu yüzden henüz ergenliğin eşiğindeki Yiğit'ten duyduğum şu korku cümlesi kurşun kadar tesir etmişti göğsüme; "Ya başaramazsam?" Ne hazin, ah ne hazin..
Bazen de korkmayalım da ne yapalım diyorum yalan yok. Yani öyle bir his ki, sanki yeryüzünde hiç bir canlı güvende değil! İşte izledikçe, gördükçe, duydukça daha çok şahit oluyor ve bizlerde yetişkinler olarak ister istemez korkuyoruz.
Özüne yabancılaşmış şehirlerde çoluk çocuk eve gelene kadar acaba demekten neredeyse huzur diye bir şey kalmadı kimsede! Kültürel farklılığın bu denli aniden ve adeta bir oldu bitti ile birbirine entegre edilmesi isimsiz tehditleri de beraberinde getiriyor maalesef. Hemen her gün yazılı ve görsel medyada onlarca olay, biri silinmeden bir diğeri ile zihnimize balyoz oluyor! Bir de görmediklerimiz, duymadıklarımız var ki, aman Allah'ım dedirtiyor korkuyoruz!
Üstelik dışarıda var olan bu korku hissi sadece biz insanlara has da değil.. birlikte yaşadığımız sayısız canlının korkuları da en az bizlerin duyduğu korkular kadar! Hayvanlara yaşatılan o korkular da ayrıca korktuğum konulardan biridir!
Yönetimlerin almadığı önlemlerden zarar gören insanlar, zarar gören hayvanlar.. boş bir arazi düşünün, yemeklerin zehirle harman edilerek köpeklere yedirilmesi sonucu can çekişen gözleriyle Allah'ın sessiz kullarım dediği o canların; "hesabını ödeyeceksiniz" çırpınışları! Of ki of..
Radyoda duyduğum üstadın işaret ettiği gibi yaşadıklarımız da tam olarak bu b-öyle miydi? "Korkarım adalete düşen marazdan..."
Adaletsizlik korkusu da birçok korkunun önünü açtı. İnsanın insana yaptığı, insanın hayvana yaptığı, hak etmeyenin hak edenin hakkını ihlal ettiği bir dönemde yaşıyoruz ve hemen her şeyden bu yüzden korkar olduk!
Somut kavramlardan biri olan korku da yönetilebilir. Bazı okumalarimdan çıkardığım alıntıları pay etmek istiyorum bu sebeple;
"İnsan doğası gereği bilmediğinden korkar."
"Korkuya izin verin. Bu korkutucu gelebilir, ancak korkuya izin vermeliyiz."
"Doğru şekilde nefes alın."
"Düşüncelerinize meydan okuyun"
"Küçük adımlar atın."
"İletişim kurma becerinizi geliştirin."
Kişisel gelişimcilerin önerileri bu maddeler. Ben denedim mi? Evet dostlar, denedim ve gerçekten de işe yarıyor!
Güzeller güzeli annem, eskiden çok genç ve güzel olduğunu söyleyip, her seferinde bu sözlerini eski resimlerini göstererek tastiklemek ister. Dayanamayıp sordum bir defa; "Anne geçmişe takılıp kaldın, şimdi de güzelsin. Her yaş ayrı güzel değil mi?" Bir an durdu. Gözlerinin önünden sayısız gölgeler geçti ve yemin ederim ki herbirini onun kadar net ben de gördüm.
"Yaşlanıyorum ve bundan sanırım, korkuyorum" dedi.
"Korkmak doğaya karşı gelebilir mi? Diye sordum, "biliyorum gelmez kızım" dedi.
O zaman anneciğim, korkunusen yöneteceksin, onun senin efendin olmasına izin vermeyeceksin. Saçlarına yer eden her tel beyaz, yüzündeki her çizgi bir anı ve yaşanmışlık! Hepsi sana öylesine çok yakışıyor ki, var olan güzelliğine güzellik, özellik katıyor" dedim.
Yüzünde masum bir gülüş belirdi ve ne bileyim belki de minnetle baktı gözlerime canın anam.
Korkular hayatımızın her alanını ne çok işgal etmiş değil mi dostlar;
Ruh, beden, zihin üçlemesinin adeta dengesini bozmuş, bozuyor!
Korkularımızı düşünür ve düşündürürken, yine radyomdan gelen sesin yüzümde oluşmasını sağladığı tebessüme eşlik etmek ister misiniz?
Çocukluğum kavruk
Gençliğim savruk
Yetişkinliğimden hiç hayır yok
Hayat kadere inat seni
Sil baştan yaşayacağım
Ahtım olsun.
Öyle sağlam adımlar atın ki korku sizden korksun dostlarım.
İstiklal marşımızın o ilk kelimesi "KORKMA" ile yazıma son veriyor ve herbirinizi saygıyla selamlıyor, en güzele emanet ediyorum. Dua ile
Asu Atasoy
Ellerinize saglık cok guzel olmus