Hayat; uzun ince yolda bazen zorlanarak, bazen ağlayarak, bazen gülerek, bazen kazanarak ve bazen de kaybederek yürümektir. Yaş aldıkça bizden öncekilerin bize, bizim ise bizden sonrakilere tecrübe isimli aktarımlar, aktarımlarımız..
Her şey eskir ve eskidikçe daha çok hakim, daha çok kaim ve daha, daha, daha...
Yaş almak büyümek mi, yoksa bölünerek çoğalmak mı?
"İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri, yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?" Diye soruyor ya hani üstat Özdemir Asaf, sonuna kadar soracağız bu derin suali kendimize ve çevremize!
Hem iç dünyamı geliştirmeye hem de eyleme geçirmeye gayret ederken, bazı belirsizlikler an-da buzlu bir cam etkisi yaratıyor. Bu durum zihnimizin, aklımızın karmaşık olduğuna işaret ediyor. Karıştığı için tedirgin olduğumuz zihinlerimiz ya paydos edip karışmasa! Aman Allah'ım bu durumu kimse istemez öyle değil mi?
Düşünen zihin karışıklığı çözüme kavuşturmak için varoluş amacını yerine getirir ki bu birçok şey karşısında "aman, boş ver" deyip bir adım geri çekinilmesinin önüne geçmektir. Çok zaman olumlu düşünürüm, ancak sanki kırılan tüm camlar elime yüreğime batıyor hissi de oldukça fazlaca hissettiğim bir duygu.
Büyüyorum ve büyüdükçe daha hassas oluyorum evet.
Büyümenin sırrı Istakoz'un sert kabuğuna rağmen büyümesi gibidir.. kabuk sertleştikçe büyümeye devam eder..bu canlı kendini başka deniz canlılarından korumak için bir kayanın altına gizler ve derhal kabuğundan kurtulur. Bunu ömrünün sonuna kadar devam ettirir. Gelişmesinin yani büyümesinin gereğidir bu doğal hâli. Büyümek hem zihinsel hem ruhsal, hem de beden olarak yaşam-ın kanunu.
Zihnimde bir çok "neden" sorusuyla dolaşırken, çocuklar hayvanlar ve yaşlılar oldum olası hep en zayıf halkam oldular. İnanıyorum ki bir çoğunuz için de bu böyle..
Karşıdan karşıya ayaklarında yılların birikimiyle sanki bir beton varmış gibi adımlarını yavaş yavaş atarak bir baston yardımıyla ilerleyen yaşlı bir amca.. elinde binbir emekle temin ettiği ve taşımakta zorlandığı portakal poşeti var. Patenle süratle yanından geçen bir deli-kanlı çarpıyor amcaya. Çarptığı yetmez gibi bir de neredeyse yaşlı amcayı dövmediği kalıyor! Söylemediği kötü söz yik nerdeyse! Ne işi varmış sokakta, evinde oturması gerekirken neden yürüyormuş yolda vs.. bu video düştü ekranıma geçenlerde ve izlerken içimden geçen tek cümle; "bu işte bir terslik var" oldu.
Özür dileyip yerlere dağılan meyveleri toplayıp amcaya yardım etmesi gerekirken...yani zihnin öyle olması gerektiğini söylerken, gördüklerim karşısında sadece susuyorum.
Çocuklara dokunan eller, kadınları örseleyen nefesler ve daha neler neler oluyor zamanın an kısmı her saniye! Kulaklarımız duymuyor sağır, gözlerimiz görmüyor kör adeta! Bunca olan bitene nasıl dur denilemez? Emsal karar nasıl verilemez aklım almıyor duruyor resmen.
Sistematik şekilde atmış yaşındaki yaşlı sayılacak bir insan için oksijen israfı bir nefes tarafından işyerinin arka odasını ses yalıtımı ile kapatarak, yaptığı söylemekten utanılacak çirkinliğini gizliyor. Çocukları tehdit ile susturmuş! Okuyarak şahit olduğum haber çocuğun olay üzerine felç geçirdiği yazıyor. Zihin yine "bu işte bir terslik var" diyor. Tüm bunlar yaşanırken söz konusu o mahalle içinde hiç kimse bu durumu nasıl olur da fark etmez, edemez?
O iş yeri o adamın başına yıkılmalı mıydı, yıkılmalıydı! Annelik içgüdüsü ile elde olmadan zihnimde bunları söylüyorum kendi kendime ve devam ediyorum söylenmeye; "sosyal devlet tarafından gereken ceza verilecektir sanmak değil, verildiğini duymak ve görmek istiyorum.
Kim bilir daha bilmediğimiz kaç çocuk susuyor, susturuluyor!
Ve şeytanın suretini hiç merak etmiyorum bu insanlarıgördükçe emin olun.
Adı Eros'tu.. manasının ve suyunun derdinde bir kedi. Beklentisi ise sadece sevimli hareketleriyle sevilmek. Bir kedi başka ne yapabilir ki bir insana? Yani ne gibi zararı olabilir bir kedinin insana?
Değerleri çalmaz, ırza tecavüz etmez, öldürmez ve buyur etmediğiniz sürece yemeğinize bile yeltenmez.
Evi bildiği site içerisinde kendi kendine dolaşırken, kendini insan sanan bir cani tarafından hunharca katledildi geçenlerde Eros! İzlediğimiz görüntüler, kaybetttiğimiz insanlığımıza, canavara dönüşmüş ruhumuza, yitirdiğimiz bilincimize bir ok gibi saplandı, ok!
Zihnim hemen aynı şekilde "bu işte bir terslik var, bunu yapan insan adeta nefes israfı sebebi ve emsal bir ceza alacak ve daha sonra serbest bırakılacak" dedi. Bırakıldı da! Yine sandığımızla kaldık.
Toplumda can güvenliği istiyorsanız, her türlü şiddet son bulsun istiyorsanız, önce yaşam hakkına saygı duyan bir toplum inşa etmenin tek şart olduğunu kabul etmelisiniz. Haksızlığa karşı duruşunuz yoksa; duruşunuz durmaktan başka hiçbir anlam ifade etmez!
Büyümek böyle bir şey mi, sertleşen kabuklarımız yerine yenisini koymak mı tıpkı Istakoz'lar gibi? Şimdi diyebilirsiniz ki, hep mi kötü hadiseler var? Cevabım "sanırım çoğunlukla" olur. Maalesef böyle.
Büyürken şahit olunan olaylar, kabukları sertlestiriyor ve sertlestikçe, büyüdükçe, farkına vardıkça, kontrol edemediğimiz her şeyi oluruna bırakırız mecburen.
Tıpkı fırtınalı bir denizde küçük bir gemi gibi..fırtınayı kontrol edemezsiniz fakat yelkenleri edebilirsiniz bu durum için vardır ki onları kontrol ederek olumsuzluğa karşı gelinebilir. Dünya deniz yaşam gemi ve insan kaptan!
Bu anekdotlar dünyanın oluşumundan beri varlığını sürdüren, sürdürmeye devam eden olaylar. Normaleştirmeyelim yeter!
Herkes kendi kapısının önünü temiz tutar ise zaman içinde genişleyerek çoğalacak ve tertemiz, yaşanır bir dünya olacağız ki, bunu bilerek hep sonraya ertelememiz sebebiyle yaşıyoruz tüm olmazları ve bizler olduruyoruz olmaz olası olumsuzlukları.
Olması gereken kişi olmak için yaşayanlara ne mutlu. Ruhu ile zihni ile, bedeni ile bu farkındalığın farkına varan nefesler ile harman eylesin yüce Allah herbirimizi inşallah.
Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın bir şiirini paylaşmak istiyorum yazımın sonunda;
Bir anne gibi genişleyen sabah aydınlığı,
Büyür kanatları yavru serçelerin.
Büyük şehirler ve şehirlerde,
Korkunç hayatı, gecelerin.
Büyür hatıralar gibi ihtiyarlar,
Yaşamayı hatırlarken.
Büyür güzellikleri, vücutları kısmetleri,
Çocuklar uyurken...
Her birinizi saygıyla selamlıyor, en emine, en güzele emanet ediyorum görüşmek üzere. Dua ile..
Asu Atasoy